• Üsküdar’da
İki hafta önce Üsküdar Belediye Başkanlığının davetlisi olarak Altunizade Kültür Merkezinde konuşmacı olarak iki saat kadar sahnede kaldım. Ayıptır söylemesi, çok beğenildi. Bu ayın (Şubat’ın yani) 28’inde Ankara’da Resim-Heykel Müzesinde programı tekrar edeceğiz kısmetse.
Altunizade’de Yahya Kemal Beyatlı’dan bahsederken, Cemil Meriç merhumun kendisi hakkında “kuğunun son şarkısı” dediğinden bahsetmiştim. Oldukça hazin bir tesbit tabii, ama öyle söylemiş merhum; kuğu ölmeden hemen önce yakıcı ve uzun bir nağme çıkarırmış ya ondan mülhem. ‘Çerâğın son şûlesi’ tabiri de aynı anlamda söylenir; nitekim çerâğ (çıra, mum, kandil) sönmeden hemen önce bir parlayıverir. Keza ‘ölüm iyisi’ diye de bir tabir vardır dilimizde ve o da, benzer şekilde uzun süre yatan ölüm hastasının vefatından önce etrafındakileri yanıltan bir iyileşme gösterir demektir.
Bütün bunlar hüzün verici tabii ve hüzün de bize çok yakışır da –çünkü gözyaşı medeniyetinin çocuklarıyızdır-; bahsin mevzuu olan Yahya Kemal şöyle bir teselli sunuyor:
Eslâf kapıldıkça güzelden güzele Fer vermişler o neşveyle gazelden gazele Sönmez seher-i haşre kadar şi’r-i kadîm Bir meş’aledir devr edilir elden ele
[Eskiler aşka âşinâ idiler ve gazellerle güzelleri vasf ettiler. Kıyamet sabahına kadar sönmeyecek ve elden ele devredilecek bir meş’aledir eski şiirimiz.]
Sayfamızdan da görülmüyor mu?
Sözü uzattık. Ben öyle derken salonda bulunan seyirciler arasında Cemil Meriç’in kızı Prof. Dr. Ümit Meriç’in bulunduğunu bilmiyordum. Program bitince gördüm, tanıştık. Bir kitabını çıkarıp hediye etti bana ve imzasının üstüne şöyle yazdı:
“İnancımız ihtiyârî değil, hayâtîdir; Hayati İnanç Bey’e.”
Paylaşmak istedim sayfamızın okuyucuları ile.
• Altındağ’da
Geçenlerde Altındağ (Ankara) Belediye Başkanı Sn. Veysel Tiryaki’ ninde bulunduğu bir sohbet toplantısında, Başkan nereden aklına geldiyse “Hayati Bey, Ziya Paşa’ dan birkaç beyt okusana” dedi. Hani şu pek meşhur;
Bed asla necâbet mi verir hiç üniforma Zerdûz palan ursan eşek yine eşektir
Beytinin sahibi olan şair.
Ben de aklıma gelen ilk beytini söyledim Paşa’nın:
Zâlim yine bir zulme giriftâr olur âhir Elbette olur ev yıkanın hânesi vîrân
Malûmdur ki zalim zulme uğrar sonunda ve ev yıkanın evini yıkarlar demek olur.
Okudum ama, ben de hazır bulunan herkes de bir hoş olduk. Baktım Başkan’ın rengi dönmüş. Haklı tabii Başkan; bir-iki değil belki yüzlerce ev yıkıyor, işi bu.
“Kasd-ı mahsus yok Başkan, kusura bakma; öyle denk geldi.” filân diyerek durumu zor kurtardık, tabii ne kadar kurtarabildikse.
Şaka bir yana, başarılı ve sevilen Başkan’a selâm ediyorum buradan. Değerli çalışma arkadaşları ile birlikte görevi devraldığından beri, Altındağ’ a sürekli değer kazandırmakta olduğunu hasbelkader bilenlerdenim.
Söz Ziya Paşa’dan açılmışken zehir gibi bir beytini sunuyorum:
Esâfil behre-dâr-ı kurb-i cebbârân-ı devletdir Kilâb olmaz cüdâ sayyâd-ı bî-dâdın rikâbından
Esâfil : Sefil, alçak kimseler
Behre-dâr : Pay almış, faydalanmış
Kurb : Yakınlık
Cebbârân : Ceberut, zalim olanlar
Kilâb : Köpekler
Cüdâ : Ayrı, uzak
Sayyâd : Avcı
Bî-dâd : Merhametsiz
Rikâb : Üzengi
[Devlet yetkisi kullanan zalimlerin yakınında, onlardan faydalanan alçak kimseler hiç eksik olmaz; nasıl ki, merhametsiz avcının üzengisinin hemen yanında devamlı köpek bulunur.]
Hele şu beytine bakın:
Rızkına kâni’ olan gerdûna minnet eylemez Âlemin sultânıdır muhtâcı sultân olmayan
Kani’ : Kanâat eden
Gerdûn : Felek
[Kanâat sahibi olanın kimseye eğilmesine lüzum olmaz, haysiyetiyle yaşar; sultana ihtiyaç arz etmeyen aleme sultan olur.]
Şaire Fıtnat Hanımı hatırlamamak olmaz şimdi:
Kanâat kûşesin cây eyleyenler ağniyâdandır Gınâ-yı kalbe mâlik olmak elhak kimyâdandır
[Kanaat köşesini mekân tutanlar asıl zenginlerdir ve kalbi zengin olmak kimyaya sahip olmak demektir. (Burada kimya taşı-demiri altına çevirme ilmi demek.)]
Ve son iki beyit Erzurumlu şair Hazık Mehmet’den:
Fakîrun küllü zî-hırsın ganiyyün küllü men yaknâ Hüdâ ayırmasın bir kimseyi hergiz kanâatden
(Hâzık Mehmet Erzurumlu meşhur âlim İbrahim Hakkı Hazretlerinin Farsça hocası olmuş aynı zamanda.)
(İlk mısra Arabî. Bu tür, yani iki ayrı dilde yazılmış beyitlere mülemmâ beyt deniyor.)
[Bütün hırslılar fakir ve bütün kanaat sahipleri zengindir. Allah bir kimseyi kanaat yoksulu etmesin.]
İlâç ancak gürisne-çeşme müşt-i hâk-i lahdidir Halâs olmaz hezârân gence mâlik olsa zilletden
Gürisne-çeşm : Açgözlü
Müşt : Avuç
Hâk : Toprak
Lahd : Kabrin içi
Halâs olmak : Kurtulmak
Hezârân : Binlerce
Genc : Hazine
[Açgözlü kimse, dünyanın hazinelerine sahip olsa doymaz ve kalbi rahatlamaz; onun gözünü ancak kabrinin bir avuç toprağı doyurur.]