Divan şiirimizde ‘nazîre’ denilen görkemli bir yol ve usul var ve çok tatlıdır doğrusu. Nazîre, benzer demek bilindiği gibi. Bir şairin yazdığı herhangi bir nazmın (çoğunlukla gazel) benzerini aynı kafiye veya redifle yazmak demek kısaca. Ustaların güzellikte yarışması yani.
‘Olduğum kaldı’ redifli Şeyhülislâm Yahyâ’nın beş beyitli gazeline, Şeyh Gâlib’in 9 ve Keçecizâde İzzet Molla’nın 10 beyitli nazîrelerinden birkaç beyt seçerek izahına çalışacağım.
Önce Yahyâ’ dan üç beyt:
Gül-i maksûdu el buldu benim zâr olduğum kaldı Bu hâristân-ı âlemde dil-efgâr olduğum kaldı
Maksûd : Kasd edilen, istenen.
Zâr : Ağlayan
Hâr : Diken. Hâristan : (Sadece) dikenlerin bulunduğu yer.
Dil : Gönül
Efgâr : Yaralı
Dil-efgâr : Gönlü yaralı
Aşkın üç kahramanı vardır: Âşık, mâşuk, rakip. Gül, bülbül, diken; Cüneyt Arkın, Türkan Şoray, Erol Taş gibi. Rakip, sevgilinin hemen yanında-yakınında bulunur. Alçaktır, kahrolasıdır ama hep kavuşur da, âşık mahrûm kalır. Esasen kanundur; ‘aşkta kavuşmak olmaz’.
Pervane ve mum ile birlikte, gül ile bülbül şiirimizdeki en önemli metafordur.
[Arzulanan gülü eller buldu, bana da ağlamak kaldı sadece -gül koparıldıktan sonra dikenden başka ne kalır ki gül ağacında- ve dikenlerle paramparça olmuş bir gönül kaldı geriye kala kala.]
Hevâ-yı pây-ı bûs ile yolunda hâk-sâr oldum Müyesser olmadı pâ-mâl-i ağyâr olduğum kaldı
Hevâ : Hem bildiğimiz hava, hem de arzu, istek demektir ve iki manayı birden tazammun edecek şekilde kullanılır genellikle
Pây-ı bûs : Ayağını öpmek
Hâk-sâr : Yerlerde sürünür vaziyette olmak
Müyesser : Kolay
Pâ-mâl : Ayak altında
Ağyâr : Yâr olmayan, dost olmayan, yabancı
[Sevgilinin ayak bastığı yerleri öpebilmek arzusuyla geçtiği yollarda yerlerde süründüm ama, nasip olmadı; onun bunun ayağı altında ezilmekten başka kazancım olmadı.]
Hele kûyına erdim nakd-i ömrü gerçi harc ettim Cihânda bana da hâk-i der-i yâr olduğum kaldı
Kûy : Köy, memleket.
Hâk : Toprak
Der : Kapı
[Gerçi ömrümü harcayarak sevgilinin köyüne, civarına ulaşabildim ama; sevgilinin kapısında ayak altında kalmanın ötesinde kazancım olmadı.]
Sevgiliye nisbetle âşık, etrafındaki binlerceden biridir ve tabîi hiç kıymeti yoktur. Sevgili güneştir, aşık sayılamayacak kadar çok toz parçalarından biridir. Güneşe nisbetle bir toz zerresi nedir ki?
Âşık ma’şûkundan eğer bir cevr, sitem görürse ne âlâ. Hani “ölüm mü dersin, gülüm mü dersin, yeter ki ses gelsin” gibi. İltifât, teveccüh, hele kavuşma hatırdan geçirilebilecek şeylerden değildir. Esasen âşık, o derd ile yanmanın derdindedir; kavuşmak tahammül edilebilecek bir şey değildir çünkü.