Efendim klasik şiirimizin en büyük ustalarından biri Muhibbî’ dir. Yani Kanuni Sultan Süleyman. Devrinde ikinci büyük devletin başı yani Avusturya İmparatorunun Osmanlı’daki protokol muadili Sultan, Sadrazam ve Reisülküttap (Dışişleri Bakanı) değil de dördüncü kademe olmak üzere Kırım Hanı Gazi Giray idi.
Devlet başkanı olmasaydı bile şiir kudreti ile bugün anmakta olacağımız Kanuni merhum 46 yıl tahtta kaldı bilindiği gibi. En meşhur vasıflarından biri sanat erbabına gösterdiği iltifat ve teveccühtür.
“Yaptığın üç isabetli işi say deseler, biri muhakkak şair Bâkî’yi İstanbul’a getirip insanlığa kazandırmamdır” diyen Kanuni merhum şu mısraların sahibidir malum olduğu üzere:
Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat dedikleri bir cihân gavgâsıdır Olmaya saltanat cihânda vahdet gibi
Ko bu ayş ü ışreti çün kim fenâdır âkıbet Yâr-i bâkî ister isen olmaya tâat gibi
Olsa kumlar sayısınca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir sâat gibi
Yâr-ı bâkî ister isen ey Muhibbî fâriğ ol Olmaya râhat makâmı kûşe-i uzlet gibi
(Bu manzumeye devrin büyük şairlerinden Taşlıcalı Yahyâ Bey’ in yaptığı ta’şîr (onlama) i de birgün ele almayı umuyorum.)
Kezâ şu beytlerin imzası da Muhibbî; ve sahibinin pek kudretli bir şâir olduğunu göstermeğe tek başına yeter güzellikte:
Kimi ar’ar dedi kadd-i dildâra kimi elif
Cümlenin maksûdı bir ammâ rivâyet muhtelif
[Yârin muhteşem endâmını görünce bazıları ardıç ağacına benzetti, bazıları da elif harfine. Aynı şeyi söylemek istiyorlar tabii ama üslûp alimde başka câhilde başka; herkes meşrebince ifâde ediyor; öyle ya “Üslûb-i beyân, ayniyle insân!”]
Bî-vefâ yârin Muhibbî cevrini ma’zûr tut Yârsız kalır cihânda ayıpsız yâr isteyen
Bir sebeple o kadar iltifat ettiği şair Bâkî’ye öfkelenen Kanuni merhum şiir kudretini konuşturarak onu memleketine sürgün yönünde ferman ısdâr eder:
Baki bed / Azm-i bülend / Bursa’ ya red / Nefy-i ebed
[Bâkî kötü adam; yüksek kararım odur ki –memleketi olan- Bursa’ya gönderilsin, bir daha da gözüm görmesin]
Fakat!
Sultanın bu şiiri, şiirin sultanına çarpınca aşağıdaki 4 şimşek çakar:
N’ola kim nefy-i ebed azm-i bülend olunsa ey Bâkî Bilesin ki cihân mülkü değil Süleymân’a bâkî Şâhâ! azminde isbât-ı tehevvür ettin ammâ Buna fânî dünyâ dirler, ne sen bâkî ne ben bâkî
Şairler Sultanı Bâkî’ nin fermanı tebellüğ ettiği anda irticâlen söylediği bu dört mısra birisi tarafından not edilip padişaha takdim edildiğinde; ferman geri alınmıştır ve Bâkî merhûm İstanbul’da yaşayıp yine orada vefat etmiştir.
Mânâ murâd olundukta:
1. Şâir kendine hitâben nasîhat ve tesellî makâmında şöyle demektedir: Üzme kendini, ne olur ki Sultan’ın yüksek kararı senin Âsitâneden, Sultân’ın yanından uzaklaştırılman yönünde olsa (bundan bir şey çıkmaz!) (Nitekim)
2. Hazret-i Süleyman Peygamber kasdedilerek; dünyâ O’ na (aleyhisselâm) bile kalmadı (bu Süleymân’ a mı kalacak?) (Bu isim benzerliği hatırlanmasa düpedüz muhatap Sultân olmaktadır)
3. Pâdişâhım! Kararınızda –sıklıkla vâkî olduğu üzere- celâliniz, gazabınız pek sarih biçimde görülüyor (Mâşâallah, iyi de kızıyorsunuz). Amma!
4. Unutmayın ki bu dünyâ geçicidir, bana kalmadığı gibi, size de kalmaz.
Tahmin edileceği üzere, Kanûnî merhum fermanını geri almıştır ve Bâkî İstanbul’da yaşayıp Kanuni’ den tam 34 yıl sonra, orada ölmüştür. Kabri Eyüp kabristanındadır.””
Av. Hayati İnanç