Gün geçmiyor ki, bir tanıdığımızın vefat haberini almış olmayalım. Kendimizi bilmeye başladığımız günlerde; yani genç iken dedemiz, derken babamız yaşındakilerin vefat haberleri ile sarsılırdık. Şimdilerde akranımızın vefat haberleri geliyor peşpeşe. Daha dün bir yakın dostumun cenazesinde bulundum; şimdi de bir başka dostumun ani vefat haberi geldi. Bir – iki yaş farkı ile ikisi de akranım.
“Hazret-i Âdemden beri bütün dedelerinin öldüğünü bilmek, nasihat olarak yetmiyorsa; hangi söz kâr eder ki?”
Taştan katı mı kalpler yoksa?
Ş. Yahyâ’nın dediği gibi:
Sengden dil kem mi yâ seng-i siyâhı lâ’l eder
Âfitâb-ı feyz-bahşâ-yı bülend-ahter mi yok
[Kara taşı yakuta çeviren feyzi verecek güneş mi yok; yoksa kalpler taştan da mı sert?]
Bu dünyada ölüm olduğunu bile bile yaşayabilmek, üzerinde düşünülmeye değer değil mi?
Öyle yaratmış işte Yaratan. Ölümü yaratmış, onu bilmeyi insana takdir etmiş; ama gafleti de yaratmış. Hayat devam ediyor.
Sultan Fatih devrinin söz sultanlarından Necâtî Bey’in bir beytine, Sultan Süleyman devri şairlerinden Rahmî’nin yaptığı tahmisi gel de hatırlama:
(İlk üç mısra Rahmî’nin, son ikisi Necâtî Bey’in)
Ehl-i dünyâ kim cihân zevkın demâdem sandılar
Veh ki bu mâtem-serâyı cây-ı hürrem sandılar
Bî-bekâ iken esâs-ı dehri muhkem sandılar
Bir dem iken devlet-i dünyâyı her dem sandılar
Bu fenâ gülzârının ‘ayşını ‘alem sandılar
Günümüz Türkçesiyle tekrar ifade etmek gerekirse; ya da Türkçeden Türkçeye tercüme ile;
[Dünyaya düşkün olan zavallılar, buradaki zevki hep süreceklerini sandılar.
Yazıktır ki; matem evini düğün evi sanıp aldandılar.
Dünya evinin geçici olduğunu bilmeyip, sağlam zannettiler.
Dünyada ele geçecek her lezzeti, bir anlık olduğu halde; sürekli sandılar.
Fenâ; hem kötü demektir malûm hem de geçici. Dünya adlı gül bahçesinin –iki anlamıyla da- fenâ olduğunu bilmeyip; onu bir şey sandılar.]
Neylî isimli bir başka şâir de şöyle demişti:
Anlar ki bu vîrâneyi ma’mûr sanırlar
Mâtem-gedeyi hânikâ-i sûr sanırlar
Etti bu felek nice Süleymânları berbâd
Görüp hâk-i mezellette mûr sanırlar
[Dünya ehli olan gafiller; bu yıkıntıyı saray zanneder, ölü evini de düğün evi. Nice sultanları yerle bir ettiğini unuturlar da vefasız dünyanın yerde gördükleri karıncayı öteden beri karınca zanneder, derin düşünemezler. Oysa bugün karınca gördüğün bir zamanlar sultandı.]
Son söz Osman Nevres’ten:
Nevres selîm ü pâk gelip gitmedir hüner
Yoksa cihâna günde bin âdem gelir gider
[Gelip gitmek bir şey mi? Onu herkes yapıyor zaten. Hüner geldiğin gibi temiz gidebilmektir.]
Av. Hayati İnanç