Hâmî-i Âmidî (Diyarbakırlı Hâmî) şöyle söyler:
Bana hiç nefs-i emmârem gibi sû’i karîn olmaz Bu düzd-i hanegînin kimse şerrinden emîn olmaz
[Bana kendi nefsim gibi kötü arkadaş ve azgın düşman bulunmaz. Hırsız içeride olduğu için kilit de kâr etmez.]
Bu beytinde Hâmî, asıl düşmanımızın nefsimiz olduğunu çok güzel ifadelendirmiş.
Zerreden kürreye (atomlardan tâ Arş’a dek) bütün yaratılmışlar Allah’ a itâat halindeyken isyân ve itirâz eden yalnız nefs imiş. Kendi zararını isteyen başka bir mahlûk yok imiş.
Sen çıkarsan aradan / Kalır seni Yaradan
Kültürünün temelinde bu bilinç olan insan nasıl yücelir; öyle değil mi? Kusuru daima kendinde arayan ve bulan; bu sebeple kimsede kusur görmeyen; nefsi ile kavgalı olduğu için kimseyle kavgası olmayan; başkalarınca takdir edilen hallerinde bile samimi olarak kusur gören bir insan modeli. İşte gerçek insan.
Batı’dan ithal bir kavram var, bilirsiniz; etik.
Ahlâk karşılığı olarak kullanılıyor.
Acaba etik ile ahlâk kavramları esasında birbirinin karşılığı mıdır? Fark varsa nedir?
Yaşadığım bir hadiseyi anlatayım izninizle…
Okumaya devam et Etik