Bir Gece Vakti

Cep telefonunun sesi ile uyanınca saate baktım, 3 ü 13 geçiyordu. Mayıs’ ın 30 u; yani sabaha artık çok az zaman var; henüz yatalı yarım saat olmamıştı.

Önce inanamadım; arayan Mehmet Aycı idi. Kendisini tanıyor olmanızı cidden isterdim. Birçoğunuz da -eğer şiirle ilgileniyorsanız- tanıyor olabilirsiniz; hani şöyle ciddi, esaslı, adam gibi şiirle.

Kendisinden birkaç seçme mısra sunayım izninizle de, neden bahsettiğimiz âşikâr olsun:

Okumaya devam et Bir Gece Vakti

Bir önceki yazıya devam…

Bir Önceki Yazı: …olmasın bir kimsenin. Şeyh Gâlib

Çeşm-i yârı zevk-ı mey bed-mest-i nâz etti dirîğ Mâtemi hem-hâne-i sûr olmasın bir kimsenin
Çeşm : Göz
Dirîğ: (Diriğâ) Büyük üzüntüleri anlatmak için söylenir
Sûr : Düğün

[Muazzam bir senaryo içinde anlatıyor bize şâir:
Âşık sevgilisi ile bir araya gelmeyi, kavuşmayı her şeyden daha çok ister elbette. Ancak bunun zordan zor olduğunu bilir de; hayâliyle avunur sadece. Tarifsiz korkular içindedir. Fakat gerçekleşmesi düşünülemeyecek ve ümit dahî edilemeyecek buluşma, aniden gerçekleşiverir. Akla ziyan bir zevk (sûr) içindedir zavallı âşık.
Bu şevk içinde içilmeye başlanır. İçkiden beklenen zevkin artması, parlamasıdır.
Fakat öyle bir şey olur ki, takat getirilemez; korkunç bir felâket! İçtikçe zevk ve neşesinin artması beklenen sevgili, kötü sarhoş olur. Öfkesi, gazabı harekete geçer. Gülen yüzüne bakarken içi titreyen zavallı aşık bu celâl ve şiddet karşısında öyle bir hâle düşer ki anlatılamaz.

Okumaya devam et Bir önceki yazıya devam…

Fevkalâde Seçmeler

Dördü de yaklaşık olarak aynı ma’nâyı tazammun eden (ağır bir Türkçe oldu galiba) biri, Nev’î’ye, biri Muhibbî’ye (Kanuni Sultan Süleyman) biri de Bâkî’ ye ait dört beyt üzerinde duralım:

Sultan’dan başlayalım isterseniz;

Mülk-i dünyâ kimseye kalmaz sonu berbâd olur Ey Muhibbî şöyle farzet kim Süleymân olmuşum

Ma’nâ açık.

Ancak şu dikkat çekiyor; şair Kanuni Sultan Süleyman’dır. Yani adı Süleyman. Böylelikle –Batılıların deyişiyle- Muhteşem Süleyman da olsan (ki olmuş bulunuyorsun) dünya mülkü kalıcı değil ve berbat olmaya mahkûm; bunun idrakinde ol ey Süleyman (Muhibbî).

Öte yandan klasik edebiyatımızda ‘Süleyman da olsan’ tarzında bir ifade, Peygamber olmakla beraber; ins ve cin dahil bütün dünyaya Sultan olan ve hayvanların dilini bilen Hazreti Süleyman’dan mülhemdir.

Hem hevâ üzre seyr eder taht-ı Süleyman dediler Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde – Ziya Paşa

[Rüzgâra emretmesiyle hareket eden Hazreti Süleyman’ın da tahtının yerinde şimdi yeller esmektedir. Bu dünyada ele gireceklerle gaflete düşmeyesin ey kişi!]

Örneğinde olduğu gibi.

Nev’î ise demiş ki;

Okumaya devam et Fevkalâde Seçmeler

Önce Sağlık

Yahyâ Bey’in Muhibbî’nin Gazeline Ta’şîr’i (Gazel-i Muhibbî Ta’şîr-i Yahyâ)

Hasta olmak gûş-mâl-i Hazret-i İzzet gibi
Her kişinin yalımın alçak ider gurbet gibi
Değme bir kimse göre gelmez refâhiyyet gibi
Nâleler gûya derây-ı rıhlet-i râhat gibi
Dâr-ı dünya cây-ı firkat menzil-i mihnet gibi
Devleti bir âlet-i hengâme-i zahmet gibi
Sağlıgın bünyâdı yok âyinede sûret gibi
Matla’ı şâh-ı cihânun maşrık-ı hikmet gibi

Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi

Yandur erbâb-ı gurûru sôfî-i sâfî-sıfat
Râhat olmak ister isen meskenette mesken et
Dîde gibi şevk-ı nûrâniyyeti başa ilet
Evliyânun ayağı altı olur altı cihet
Mâni’-i işgâl-i Hakdır bezm-i ehl-i ma’sıyet
Her libâs-ı gafleti kılma hicâb-ı mağfiret
Târik-i dünyâdadur sırr-ı sürûr-ı âhîret
Gör ne der şâh-ı vilâyet nûr-ı ayn-ı ma’dilet

Okumaya devam et Önce Sağlık

Birlik Dirliktir

Iyân oldukça gonca dem-be-dem yanında hâr artar Bu gülzârın rakîb-i pür-cefâsı artar eksilmez

Diyarbakırlı Cehdî

Gülün güzelliği belirdikçe hemen yanında dikenler de artar. Hem sayıca artar, hem de sertlik ve sivriliği artar. Bülbülün yaklaşması ne mümkün artık; yaklaşmak istediğinde göğsünü parçalamaya hazırdır o sipsivri dikenler.

Bu gül bahçesinde kötülüğü meslek edinmiş rakip (düşman, kötü) de sürekli artar; eksilmez.

Demezler mi; “yâri güzel olanın gözünü uyku tutmaz”

Böyle bir vatanınız varsa tabiî düşman eksik olmaz. Rakîb-i pür-cefâ artar, eksilmez.

Okumaya devam et Birlik Dirliktir

Nazîreye Bakar mısınız?

Sunar bir câm-ı memlû bin tehî peymâneden sonra Döner vefk-i murâd üzre felek ammâ neden sonra Mezâkî

Sunar bir câm-ı memlû bin tehî peymâneden sonra Felek ehl-i dili dil-şâd eder ammâ neden sonra Sâbit

Nazîre, benzer; nazîre yapmak, benzetmek demek. Edebiyatta benzerini yazmak, söylemek.

Yukarıya aldığım ilk beytin sahibi olan Mezâkî 17. yüzyılda yaşamış. Mahlâs olarak seçtiği kelimenin anlamına uygun olarak çok tatlı sözlerin sahibi. Fevkalâde hayran olduğum bir mutasavvıf şair.

Şu beytin sahibine siz ne dersiniz?

Okumaya devam et Nazîreye Bakar mısınız?

Diyarbakırlı Ali Emîrî Efendi

Kitap tutkusu dendiğinde öncelikle akla gelmesi gereken isimlerden biridir, Diyarbakırlı Ali Emîrî Efendi. Kaşgarlı Mahmûd’un nâdide eseri Divân-ı Lügat-it Türk’ün yeryüzünden kaybolmamasını, destansı bir gayretle temin eden de O’dur.

Bütün ömrünü harcayarak onbeşbin cilt kadar kitap topladı. Her birini elde etmek için, günümüz ölçülerine göre en azından çılgınlık denecek işler yaptı, varını yoğunu harcamakla kalmadı, gerektiğinde en yakın dostlarıyla, vezir-vüzera ile düşman oldu ve sonra bütün kitaplarını Millet Kütüphanesini kurmak üzere vakfetti. Kütüphane İstanbul / Fatih’tedir.

O’nun beytidir:

Âdetimdir nezd-i cânânımda olmak girye-nâk Rûz içinde seyr-i kevkeb isterim meşreb bu ya

Rûz : Gün. Gündüz
Kevkeb : Yıldızlar
Meşrep : Tabîat, karakter, huy
Girye-nâk : Çok ağlayan

Okumaya devam et Diyarbakırlı Ali Emîrî Efendi

Sükûnete Dair

Ardı ardına aklıma gelen ve birbirine yakın anlamlar taşıyan birkaç beyti konu etmek istiyorum bu yazıda.

Bî-vücûd olmak gibi yokdur cihânın râhatı Gör ki sîmürgün ne dâmı var ne de sayyâdı var Koca Râgıp Paşa

Bî-vücûd : Vücut bugün kullandığımız üzere beden demek olmayıp varlık demektir. Tabiî bî-vücûd da varlığı olmayan, yani yok demek olur.

Sîmürg : Sî, otuz demektir; mürg de kuş. Otuz kuş anlamına gelen bu kelime, masal kuşu olan zümrüd-ü ankâ’nın adıdır. Efsaneye göre otuz kuş büyüklüğündeymiş. Kemikle beslenirmiş. Kaf Dağında yaşarmış. (Bu Kaf Dağı da bilindiği gibi masal dağıdır. Nedense hep bu var olmayan dağın Anadolunun Kuzey-Doğusunda Kafkasya’da biryerlerde olabileceğini vehm etmişimdir. Ama dediğim gibi vehim tabiî.)

Okumaya devam et Sükûnete Dair

Ne Var İçinde?

Başlıktaki ‘içinde’ kelimesindeki ‘n’ harfine özel bir dikkatle bakalım. Günümüzde kullandığımız harf düzeninde her ikisini de aynı harfle gösterdiğimiz iki ses –dolayısıyla işaret ettiği mânâ- birbirinden ayırt edilemiyor. Biri bildiğimiz ‘N’ tabii de diğerini anlatmak biraz zor. Eskiler bu ayrımı iki farklı harfle görüyor ve gösteriyordu; ilki ‘nun’ ikincisi ‘sağır kef’. Lisaniyatçılar akademik çalışmalarda, bir transkripsiyon kuralı olarak, işbu sağır kefi, ‘N’ harfi üzerine dalgalı bir ufkî (yatay) çizgi koyarak gösterirler.

Bu sağır kef’in sesini Denizlili olmam hasebiyle (çaktırmadan memleketimin bir faziletine de vurgu yapmış oldum ya) iyi biliyorum. Hemen bütün Egeliler de iyi bilirler. Örnek vereyim:

“Eve gittiğini biliyorum” cümlesinde ikinci kelimedeki ‘n’ harfini eğer bildiğimiz şekliyle telaffuz ettimse, öznenin üçüncü tekil şahıs olduğunu herkes bilir; o gitmiştir eve.

Okumaya devam et Ne Var İçinde?

Zengin – Fakir

Divan şairlerimizin iki mısraya bir roman özeti sığdıran söz kudretine bakıp hayran olmamak kâbil olmuyor.

Şu veya bu sebeple tenkîde yeltenenlerin, şairin;

Engüşt-i hatâ uzatma öyle Beş beytine bir nazîre söyle

Engüşt : Parmak
Nazîre : Benzer (Klasik şiirimizde ustaların birbirine nazire söylemeleri çok güzel bir gelenektir. Bu yazıda bir iki misâlini de vermeye çalışacağız.

dediği gibi;

Okumaya devam et Zengin – Fakir