Şimdi de Gâlib’in nazîresinden dört beyte bakalım.
Sözü ağyâra imiş hayf ol tûtî-yi can-bahşın Benim âyîne-veş mebhût ü hayrân olduğum kaldı
Hayf : Yazık ki…
Tûtî : Papağan
Can-bahş : Can bahşeden, can bağışlayan
Âyîne : Ayna –veş : … gibi
Mebhût : Şaşkın
[O can bağışlayan, tatlı sözlü papağanın hitabı başkalarına imiş. Ayna gibi şaşkın ve hayran kalakaldım.]
(Papağana konuşma öğretmek için, önüne bir ayna koyarlar ve aynanın arkasında papağanın görmediği biri bazı sözler söylermiş. Aynadaki görüntüsünün konuştuğunu zanneden papağan işittiklerini tekrar ederek yavaş yavaş konuşmayı öğrenirmiş. Öğrendikçe de, mükâfat olarak şeker verirlermiş.
O yüzden tûtî-yi şeker-bâr (=şeker yiyen papağan) şiirimizde önemli yer tutan bir metafordur.
Ayna arkasındaki papağan gibiyim / Ezelî üstâd ne derse onu söylerim
(İslâm âlimlerinin kitaplarında geçen ve Fârisî’den tercüme edilen bu beyte; sözlerim bana ait değil, ayna arkasındaki papağan gibiyim denilmektedir.)
Budur dâd u sitâd-ı dehrden sûd u ziyân ancak Hezârân ârzûdan bir peşîmân olduğum kaldı
Dâd u sitâd : Alış-veriş, bey’ ve şirâ.
Dehr : Zaman
Sûd : Kâr
Hezârân : Binlerce
Peşîmân : Pişman, nâdim.
[Zaman pazarında birçok alış verişlerde bulunduk. Aldık, sattık. Ömrün sonuna geldik. Bilanço usulü vardır hani; ne girdi, ne çıktı bakarsınız; kâr veya zarar ortaya çıkar. İşte bilanço neticesini söylüyorum: “Binlerce arzu besledim ve elde bir pişman olduğum kaldı.”]
Çıkardı gevher-i yek-dânemi gavvâs-ı endîşem Hemân genc-i sadefde bunca pinhân olduğum kaldı
Gevher : Cevher, inci
Yek-dâne : Bir tane, çok kıymetli
Gavvâs : Dalgıç
Hemân : Aynı anda
Genc : Hazîne
Sadef : İnci tanesinin hasıl olduğu istiridye kabuğunun içi
Pinhân : Gizli
[Gönül sadefimdeki paha biçilmez inci, sonunda, tefekkür dalgıcım sayesinde açığa çıktı ama bir ömür boyu o incinin sadefde saklı kaldığı kaldı.]
Şöyle derler:
Pabucum basa geldi Ökçesi kısa geldi Sağlığımda yok idi Öldüm de yasa geldi
Züleyhâ-yı zemân ömr-i azîzim gasb edip Gâlib Cüvânlık âleminde pîr-i Ken’ân olduğum kaldı
Hazret-i Yusuf ile Züleyhâ kıssası üzerine kurulu beyt. Zaman Züleyhâ’ya benzetilmiş. Ömür’ e azîz denmiş. (Yusuf aleyhisselâm Mısır azîzi olmuştu) Hasretiyle ağlamaktan gözlerini kaybeden baba Hazreti Ya’kûb ihtiyâr (=pîr) idi ve Ken’an diyârında idi (Pîr-i Ken’ân). Hazret-i Yusuf da genç (cüvân) idi.
[Zaman adlı Züleyhâ aziz ömrümü gasp etti de, gençlik çağımda Pîr-i Ken’ân gibi kalakaldım.)
Açılmazmış meğer gül-gonce-i kâmım bu gülşende Benim hasret-keş-i fasl-ı bahârân olduğum kaldı
Meğer Leylâ derûnum hânesinde eylemiş mesken Benim Mecnûn gibi sahrâda pûyân olduğum kaldı
Süpürdüm künc-i dilden gerçi genc-i mâl-i hulyâyı Misâl-i kenz-i köhne cây-i mârân olduğum kaldı