Ganîdir aşk ile gönlüm ne mülküm ne menâlim var Ne vasl-ı yâra handânam ne hicrândan melâlim var
Ne sağ olmak murâdımdır ne ölmekten kaçar cânım Cihânda hasta-i aşk olalı bir hoşça hâlim var
Ben ol hayrân-ı aşkım ki yitirdim akl u idrâki Ne âlemden haberdâram ne kendimden hayâlim var
Ne meyl-i külbe-i ahzân ne seyr-i sohbet-i yârân Ne ta’n-ı zâhid-i nâdân ne ceng ü ne cidâlim var
Cihân fânidir ey Yahyâ Hüvel-Hayyü Hüvel-Bâkî Değişmem atlas-ı çarha benim bir köhne şâlım var
Taşlıcalı Yahyâ (Dukakinzâde) (Kanûnî Sultan Süleyman zamanında, asker, Arnavut.)
Ganîdir aşk ile gönlüm ne mülküm ne menâlim var Ne vasl-ı yâra handânam ne hicrândan melâlim var
Ganî : Zengin
Menâl : Nâil olunan şeyler (örnek; mülk ü menâlim: varım-yoğum)
Vasl : Kavuşma
Handân : Gülen
Hicrân : Ayrılık
Melâl : Üzüntü
[Mal-mülk sahibi değilim; gönlüm aşk ile zengin. Yâra kavuşma arzusu da taşımıyorum, ayrılıktan gam çektiğim de yok.]
Ne sağ olmak murâdımdır ne ölmekten kaçar cânım Cihânda hasta-i aşk olalı bir hoşça hâlim var
Murâd : İrâde edilen, istenen şey
[Sağ olmak arzum da yok, ölmekten korkum da.]
Ben ol hayrân-ı aşkım ki yitirdim akl u idrâki Ne âlemden haberdâram ne kendimden hayâlim var
[Aşkın hasıl ettiği hayranlıkla öylesine yitirdim ki aklı ve idrâki; âlemden de kendimden de haberim yok.]
Ne meyl-i külbe-i ahzân ne seyr-i sohbet-i yârân Ne ta’n-ı zâhid-i nâdân ne ceng ü ne cidâlim var
Meyl : Eğilim, arzu
Ceng : Harp
Külbe : Kulübe
Cidâl : Mücâdele, kavga
Ahzân : Hüzünler
Yârân : Dostlar
Ta’n : Kötüleme, kınama
[Hüzünler kulübesinde bulunma arzum olmadığı gibi; ham softa-kaba yobaz tipindeki sığ ve mürâî dindarı eleştirmeye de bakmam; kavga-gürültü içinde de değilim.]
(Külbe-i ahzân, hüzünler kulübesi demek olup, ıstılahta oğlu Hazreti Yusuf Peygamberin hasretiyle babası Hazreti Yakup Peygamberin –aliyhimesselâm- senelerce ağladığı ve neticede gözlerini kaybettiği evdir.
Şiirimizde aşık hep külbe-i ahzanda, ma’şuk da –azîz- saraylarda tahayyül edilir.
Taşlıcalı bu beytinde, külbe-i ahzanda çile çekme fikrinden de, sevgiliye vâsıl olma arzûsundan da uzakta olduğunu; zımnen irâde ve ihtiyârının kalmadığını; nitekim bir sonraki yani son beyitte de görüleceği üzere cüz’î irâdesini küllî irâdeye râm edip, her türlü arzûdan sıyrıldığını; yani rıza makamını anlatmaktadır.)
Cihân fânidir ey Yahyâ Hüvel-Hayyü Hüvel-Bâkî Değişmem atlas-ı çarha benim bir köhne şâlım var
Fânî : Geçici
Hüve : O
Hayy : Hayat sahibi
Bâkî : Ebedî, kalıcı
Çarh : Felek
[Her şey fânî; Bâkî olan yalnız Allah. Dilenci kıyafetini andıran elbisemi, paha biçilmez kumaşlara vermem ben. Rıza makamındayım.]
Son beyte benzer şekilde Sünbülzâde Vehbî’ den:
Vehbiyâ rif’at bulanlar zîver-i irfân ile
Atlas-ı çarha değişmez hırka-i peşmînesin
[İrfan süsü ile yükseklik bulanlar, yün hırkalarını, feleğin atlas kumaşına değişmezler.]