Nâbî’nin 5 beyitten müteşekkil ‘gelmez’ redifli gazelinin izahı:
İLK BEYİT
Hayâlinden gelir gam hâtıra cânâneden gelmez Sitem hep âşinâlardan gelir bî-gâneden gelmez
Hayâlinden kelimesindeki ‘n’ iki türlü okunabilir. Yazıda gösterme imkânı yok. Ancak bilirsiniz. Şöyle genizden, gunneli biçimde yani… Mahalli şivemizden iyi biliyorum ki, meselâ;
-geldiğini biliyorum (‘n’ normal, bildiğimiz gibi telaffuz edilerek) dediğimizde üçüncü tekil şahıstan bahsedildiği, yani gizli öznenin ‘O’ olduğu tereddütsüz bilinir. O gelmiştir.
-geldiğini biliyorum (bu defa ‘n’ genizden çıkarılarak) dediğimizde ise, muhatabın geldiğinden bahsedildiği hemen anlaşılır. Yani gelen ikinci tekil şahıs (sen) tır. Sen geldin.
Buna göre;
İki ma’nâ zâhir olur:
- Gam, sevgilinin hayâlinden gelir, kendisinden değil. Yani onu düşünmek âşığı gâma salar; acaba kiminledir? gönlünde âşığa yer vermekte midir? ve sâire. Sevgili bizzat acı vermez; size gam ondan gelmez, hayâlinden gelir.
Gam sana senin hayâlinden gelir, sevgiliden değil. Yani seni üzen sensin. Senin sana yaptığını ahâli toplansa yapamaz.
- Sana senden gelir her ne gelirse… Nitekim ikinci mısrada ‘sitem tanıdıklardan gelir, yabancıdan değil’ diyor. Tabiî ya… “Akrabânın akrâbaya akreb etmez ettiğin” denilmiştir. Ve denilmiştir ki:
Dünyâda nasîbin sitem ü cevr ise ey dil Ahbâbın eder ânı da a’dâya ne hâcet
(Eğer sana ızdırâb takdir olunmuşsa, düşmana ihtiyaç yoktur, dostlar onu kemâliyle icrâ eder)
Beytte aynı zamanda sana sıkıntı tanıdığından gelir demek suretiyle ve en ziyâde tanıdığımız nefsimiz olduğundan, gelen sıkıntının sebebinin nefs olduğu ma’nâsı da bulunuyor.
İlk mısradaki ‘cânâneden gelmez’ ibaresi sevgiliden gelmez demek olduğu gibi, ‘cânâ neden gelmez’ şeklinde okunarak; (‘cânâ’ demek, Ey can!, Ey sevgili! demek olduğundan)
Ey sevgili! Neden gelmez şeklinde de anlaşılması mümkün.
İKİNCİ BEYİT
Umarsan bir nevâziş açdığı bin zahm için ammâ Bu insâniyyet ey dil gamze-i cânâneden gelmez
Sinende açtığı bin türlü yaraya bir gün de pansuman eder diye ümit edersin ama, heyhât! O insanlık, sevgilinin gamzesinden gelmez.
ÜÇÜNCÜ BEYİT
Hased evkâtına ol ârif-i âlem-şinâsın kim Elinden câm düşmez kûşe-i meyhâneden gelmez
Şu irfan sahibinin yaşayışını kıskanmaya değer ki, elinden kadeh düşmez ve kendisi meyhaneden gelmez.
(Zâid olmakla beraber şu izahat yapılmalı; klasik şiirimizde kadeh kalbi, meyhane tekkeyi temsil eder.)
DÖRDÜNCÜ BEYİT
Misâl-i halka tutdum gûşumu ebvâb-ı âfâka Sadâ-yı nağme-yi ayş ü tarab her hâneden gelmez
Kulağımı kapı halkası gibi ufuklara dayadım (yani insanlığı dikkatle inceledim) ve gördüm ki, neş’e ve saadet çığlıkları öyle her evden gelmiyor; çok nadir yani.
(Cemal Nadir Güler diye biri vardı, hatırlanacaktır. Ekseriya asık yüzlü imiş kendisi. Sormuşlar ona: -Üstat, soy adınız da ‘GÜLER’ olduğu halde pek gülmüyorsunuz neden? Şöyle cevap vermiş ‘GÜLER AMA NADİR GÜLER’ . Cemal Nadir Güler olmasının kattığı –cemâl yüz demektir ya… böylece yüzü pek az güler denmiş oluyor- nükte bugüne kadar neden dikkatten kaçtı kim bilir?)
BEŞİNCİ BEYİT
N’ola güstâh olursa pîş-i gülde bülbül ey Nâbî Mürâat-ı edeb dest-i dil-i mestâneden gelmez
Ey Nâbî! Gülün önünde bir edebsizlikte bulunursa bülbül, şaşılır mı? Sarhoşun gönlünün elinden gelmez ki edebe riâyete güç yetirsin. Akıl mı kalmış zavallı âşık, sarhoş gönlümde…
Nâbî’den şöyle tadı-tuzu yerinde bir beyt daha:
Alınmaz zevk-ı câm-ı vasl bî-hamyâze-i hicrân Alan firkat-keşândır lezzetin vakt-i mülâkâtın
[Ayrılık acısı çekmeyen kavuşmanın lezzetini nasıl idrak etsin? Acıkmadan yemeğin lezzeti, susamadıkça suyun kıymeti bilinir mi?]
Av. Hayati İnanç