El Üstünde Tutmak

‘El üstünde tutmak’ deyimimiz vardır ya; kıymet vermek anlamında. Buna dair söylenmiş bir iki beyte bakalım isterseniz. Birincisi Hayâlî Bey’den:

Yeridir deyû yerinde yeri terk eyler isen
Gökler seni el üstünde tutar mânend-i semâ

[Bulunduğun makam-mevkide rahatın iyi olduğu halde ve seni oradan gönderen de olmadığı halde sen kendiliğinden “artık zamanı geldi” deyip ayrılırsan -ki bu davranış uçaktan paraşütsüz atlamak gibi bir şeydir ve her babayiğidin harcı da değildir- yerini kaybetmiş gibi görünürsün; hattâ bazıları seni aptallıkla bile suçlayabilir ama sasında sen öyle bir rütbe kazanırsın ki gökler seni el üstünde tutar; semâ gibi erişilmez mertebe bulursun. Bir diğer deyişle gönüllerde taht kurarsın.]

Şu beytin işaret ettiği istiğnâ, mürüvvet, adam gibi adamlık artık ne derseniz deyin; bugün ne kadar ihtiyaç duyduğumuz bir şey değil mi?

Kanuni Sultan Süleyman Ebussuud Efendi’yi azledip Edirne Müftüsünü boşalan makama (Şeyhülislâmlık) tayin ettiğinde haberi getirenlere Edirne Müftüsü “…..innâ lillâhi……” âyetini okuyarak karşılık verir. Halbuki bu ayet bir musibet haberi geldiğinde, özellikle bir vefat haberi alındığında okunur.

Haberciler derler ki “Efendim ölen yok. Padişahın emriyle size Şeyhülislâmlık vazîfesi verildiğini haber vermeye geldik biz.”

-Ebussuûd Efendi sağ mı? diye sorar Edirne Müftüsü ve “evet” cevabını alınca der ki:

-Sêlâmımı iletin Sultanımıza; ama Ebussuûd Efendi sağ iken ben o makama geçemem. Haddimi bilirim.

Öyle ya! Klasik şiirimizin en büyük ustalarından olan Kanunî

Ko bu ayş ü ışreti çün kim fenâdır âkıbet
Yâr-ı bâkî ister isen olmaya tâat gibi

[Eğlenmeyi, öğünmeyi, sevinmeyi falan bırak hepsi geçicidir; kalıcı ve hakîkî dost istiyorsan Allah’a kulluk gibisi yoktur.]

Saltanat dedikleri bir cihân gavgaasıdır
Olmaya baht ü saâdet âlem-i vahdet gibi

[Sultanlık dediğin bir gürültüden ibaret; hiç kıymeti yoktur (“Hazret-i Ömer’in dediği gibi “alan olsa hilâfeti bir dirheme satardım” Nitekim vakti gelip oğlu Abdullah’ın halife olması teklifi ortaya geldikte demiştit ki “bir evden bir kurban yeter”) Birlik gibi baht açıklığı ve mutluluk yoktur.]

derken memurları başka bir yol tutar mı hiç?

“El üstünde” derken amak istediğim ikinci beyt Nâbî’nin:

Zillet erbâbı olur nezd-i ilâhîde azîz
Halk câmi’de el üzre götürür pâ-bûsun

[Anamın dediği gibi “irezil olmadan vezir olunmaz” zillet sıkıntısını çeken yücelir. Nitekim akşama kadar ayağının altında çiğnediğin pabucu -hem de Allah evinde, yani camide- el üstünde taşırsın.]

Av. Hayati İnanç

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir